31 Ağustos 2012 Cuma

Dostlarla 1. Kuşadası Buluşması - VW Volksder, İzVosBus Club Ortak Bayram Tatili




 Geçtiğimiz 20-26 Ağustos tarihleri arasında Kuşadası Kuştur mevki Mocamp'da Ankara Volksder ve İzmir İzVosBus Club ortak bayram tatili kampı gerçekleştirildi. Biz de dedelerinin yanında bi hayli genç kalan New Beetle'ımızla bu buluşmaya 2 günlüğüne de olsa katılma şansı yakaladık. Bu buluşma bizim için Vosvos camiasıyla ilk kaynaşmamız olacağı için ilk başlarda biraz çekincelerimiz vardı arabamız nede olsa klasik bir vosvos değildi ve bu grubun içinde kimseyi tanımıyorduk :)  Kafamızda soru işaretleriyle Kuşadası'nın yolunu tuttuk. Kampa vardığımızda Vosvoslar Şirince'ye geziye gitmişlerdi kampta kalan bir kaç grup üyesi ve İzVosBus Club başkanı Tanju abi'nin eşi Dilek hanım bizi içtenlikle karşıladı. Bu sıcak karşılamadan sonra kendimizi biraz daha rahat hissettik. Hemen kampı gezmeye başladık bir çok ilin Vosvos dernek ve klüpleriyle katılım bir hayli çeşitliydi. Buluşma, Aydın Volkswagen sevenler fan club, Antalya Vostalya, Sakarya Adawos, Ankara Volksder, ve ev sahibi İzmir İzVosBusClub katılmıyla gerçekleşti. Talebin bu kadar geniş olmasının bir nedeni de sanırım Vosvos camiasında büyük emeği geçen Tanju Yağcı abimizin organize ettiği son jübile buluşması olmasıydı. Vosvos severler Tanju abinin emeklerine karşılık adeta bir vefa örneği gösteriyorlardı.



 

Katıldığım ilk vosvos buluşmasında ki bu duygusal ortam ve samimiyet beni gerçekten etkiledi ve ortamı daha da yakından tanımaya başladım.Tanıdıkça şahit olduğum kurulan yakın dostluklar, insanların tamamen doğal ve içten davranışları çok etkileyiciydi. Grubun yeni katılımcıları olarak bizi hemen içlerine kabul ettiler ve mükemmel bir misafirperverlik gösterdiler. Aydın'dan gelen İsmail bize vosvosları tek tek gezdirerek modelleri anlattı kısa zamanda aramızda samimi bir sohbet ortamı oluştu. Akşam'a doğru AdaWos'dan Semih ve Derya ile tanıştık onların da yakın ve samimi ilgisi ortama yabancı hissetmememizi sağladı. Yavuz, Aylin, Ahmet, Evrin İzmir'den Cem ve Serhat ile tanıştık hepside bize çok cana yakın davrandılar. Yemekten sonra bütün grup ortak bir eğlence düzenlendi yakılan kamp ateşinin etrafında eğlencemiz dostluk, sohbet, halaylarla devam etti. VolksDer başkanı Hasan Berber'inde okuduğu şiirle renk kattığı gecede, ev sahibi Tanju abi gelen herkesle ayrı ayrı ilgilendi ve inanılmaz bir konukseverlik gösterdi. Daha sonra İsmail Maraklı'nın bize hediye ettiği Volksder bayrağı flaması ve stickerlarını arabamıza yapıştırınca artık bizde grubun bir parçası olduğumuzu hissetmeye başladık. Herşeyin bu kadar samimi şekilde çabuk gelişmesi ve kurulan dostluklar, gruba beklediğimizden erken kaynaşmamızı sağladı.

Kamp ateşi olmazsa olmaz :)

















Akşam eğlencesinin ardından bizi yeni bir sürpriz bekliyordu. Adawos'dan dostumuz Semih bizi  vosvos konvoyuna davet etti :) 3 vosvos Kuşadasına konvoy ile gidip birer çay içmek üzere yola çıktık. Bizde Semih'in vosvosundaydık bu da bizim ilk vosvos konvoyumuz olmuş oldu :) Yaptığımız kısa yolculuk hayatımdaki nadir değerli anlar arasına girdi. Çaylarımızı yudumlarken yaptığımız keyifli sohbetin ardından tekrar kampa doğru yola koyulduk. Dönüşte Semih'in vosvosunu kısa süreliğine Melike kullandı mutluluğu gözlerinden okunuyordu :)

Vosvos konvoyundayızz :)
Fotoğrafı sarsmadan çekmeye çalışsam da çok başarılı olamamışım :)




Dede Torun beraberler :) Uyku vakti 


Kampta geçirdiğimiz ilk gecenin ardından, temiz havada uyumuş olmanın verdiği zindelikle yeni güne başladık. Kahvaltımızı Vosdostlarımızla yaptıktan sonra Kuştur plajı'nda denize girdik. Bu tatilimizin son günüydü, deniz çok sakin dalgasız ve ılık suyuyla mükemmeldi. Gitmek istemiyor kampta daha çok vakit geçirmek istiyor olsak da Ankara'ya dönmek zorundaydık. Vakit fazla geçmeden eşyalarımızı toplamak üzere kampa döndük. Kampa ilk geldiğimizde gördüğümüz ve resmen aşık olduğumuz Serhat'ın 62 model presiyle çok güzel fotoğraflar çektik. Bu fotoğraflar aynı zamanda kampın en yaşlı ve en genç vosvosunun beraber fotoğrafları oldu :) Bizde Serhat'la bu dede torunu daha sık bir araya getirmeye karar verdik :)

Kuştur Plajı


Serhat da bizim torunu :)
Serhat'ın 62 pre'sini kullandım :)


Tanju abi ile beraber..


Kamptan ayrılırken anladık ki aslında buradaki yaşananlar, vosvoslar aracılığıyla kurulan bir dostluk ve sevgi köprüsü. Her vos sahibi, aracını sevdiği kadar bu sevgi paylaşım ortamını da çok seviyor.
Biraz da voslar sayesinde, kendileriyle ortak fikir ve görüşteki dostlarıyla bir araya gelmek için kestirme bir yol kullanmış oluyorlar. Bu duyguyu bizde orada olduğumuz sürece en derinden hissettik. Artık yeni buluşmaları sabırsızlıkla bekliyoruz, umarım bundan sonraki buluşmalara klasik bir vosla katılma şansımız da olur :)


En yakın zamanda görüşmek üzere dede :)




29 Ağustos 2012 Çarşamba

Ege'de bir Citta Slow; Seferihisar



Sırf yaşama alışkanlıklarından ödün vermemek için kendini doğaya değil, doğayı kendine adapte etmeye mecbur mudur insan? Ya da kendi rahatı için doğayı istediği gibi şekillendirmeye, katletmeye?  Günümüzde her şeye daha çabuk erişmek istiyoruz, yeme, içme, fast food, ulaşım, hızlı arabalar, trafik, gürültü, tüm bunların sebep olduğu yüksek enerji ihtiyacı ve dolayısıyla kirlilik. Metropol yaşamında birbirini ezerek koşuşturan karıncalar gibiyiz. Dahası buna öyle alışıyor ki insan bu  adaptasyonu gittiği her yerde yaşamak istiyor. Dünyanın başka bir ucuna gitse bile orada da alışık olduğu yaşamı sürdürme içgüdüsüyle yemeğini, gördüğü ilk Burger King'de, kahvesiniyse, tadını daha önceden bildiği kalitesinden emin olduğu Starbucks'ta içiyor. Hal böyle olunca Turizm sektörü de kendini bu isteklere göre şekillendiriyor, ortaya çıkan sahil kesiminde ki küçük metropoller. Bunlara örnek olarak Çeşme, Fethiye, Bodrum, Kuşadası vs. gösterilebilir. Buralarda hayat büyük şehirdekilerden çok da farklılaşmamaya başlıyor artık. Bu yola girmiş küçük sahil ilçelerinde hala yine de ufak tefek yöresel izlere rastlamak mümkün olsa da gidilen yol ne yazık ki doğru değil ve bundan sonraki adım kültürel ve yöresel değerlerin tamamen yozlaşıp kaybolması. Bunun getirisi olarak da yeni kültürlerin tanınamaması, yöresel izleri yakalayamamak ve farklılığa kapalı tek düze yaşamlar. İşte tamda bu noktada dünyanın bu hızı ve ritminden artık kurtulmak ve keşfetmek isteyenlerin önünü çektiği Citta Slow (Sakin Şehir) modeli devreye giriyor. Bu modeli Türkiye ile buluşturan vizyonu geniş insan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer'in tanımına göre Citta Slow diğer küçük metropollerin seçtiği yol gibi bir moda değil, modalar geçici olabilir ama Citta Slow sonu olmayan bir genel kalkınma modeli. Citta Slow, ilk olarak 1999 yılında İtalya'da 30 kadar belediyenin bir araya gelip Slow Food hareketini örnek alarak oluşturduğu bir model. Dünyadaki ilk citta slow ise yine Toscana' daki Chanti şehri. Yavaş Şehir modeli, dünyanın tahrip edici hızından sıyrılıp yöresel değerlere önem verip doğayı koruyarak konforu, yaşam kalitesi yüksek bir kent yaşamı sunuyor. Tabi ki bir şehrin bunu sağlayabilmesi ve Citta Slow birliği üyesi olabilmesi için 7 ana kategoride toplanan 60'a yakın kriteri yerine getirebilmesi gerekiyor. Bu kriterleri yerine getiren ve Citta Slow logosu olan salyangozu kullanabilmeye hak kazanan il ve ilçe merkezleri, düzenli olarak denetimden geçiriliyor.




Bu kriterler ana hatlarıyla şöyle;

-Çevre politikaları,
-Altyapı,
-Kentin dokusunun kalitesi,
-Yerel üretim ve ürünlerin desteklenmesi,
-Konukseverlik,
-Farkındalık,
-Slow Food aktivitelerini desteklemek.








Kişisel Notlarım




Seferihisar bu kritlerlerin büyük çoğunluğunu karşılıyor, birliğe dahil olma sınırı %50 iken % 70 uygunluk ile kabul edilmiş. Bunların yanı sıra Seferihisar Belediyesinin citta slow politikaları her alanda hissediliyor. Mahallelerde açılan kadın emeği evleri köy kadınlarının ekonomik hayata girmesi ve yöresel lezzetlerin yaygınlaşması görevini üstlenmiş. Belirli günlerde açılan üretici pazarı yine birlik kriterleri çerçevesinde yerel ürünlerin ve üreticilerin desteklenmesi amacıyla kurulmuş. Bu pazarda üreticiler vergi ödemeden kendi ürünlerini sergileme ve satma fırsatı buluyor. Pazarda naylon poşet yerine file ve bez torbalar kullanılmakta.


Kınalı Bamya








Biz seyehatimizde Sığacık Dağ Motel'de kaldık. Sığacık, Sefrihisar'a 3 km uzaklıkta ilçenin deniz kıyısındaki beldesi. Kaldığımız otelin aynı zamanda çevrede oldukça isim yapmış bir Restoranı vardı. Otelden oldukça memnun kaldık Sinan Bey sağolsun ilgilendi ve isteğimiz üzerine deniz manzaralı balkonu olan bir odayı bizim için ayırdı. Oda gayet temiz, klimalı, konforluydu. Fiyatı da oldukça uygun. Sığacık'da konaklamak için mükemmel bir yer. Sinan Bey'e buradan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum. Kaldığımız süre içerisinde bir akşam yemeğini de otelin ünlü balık restoranında yemek istedik. Gün içerisinde rezarvasyon isteğimizi hafta içi olduğu için; "Gerek yok, bugün için Restoran nispeten daha boş olur" diyen işletme akşam deniz kenarında olan masaya oturma isteğimizi reddetti ve bütün akşam boyunca "hatırı sayılır" müşterileri için reserve olarak bekletti. Dahası bütün gece deniz kenarında 2-3 masa boş kaldı. Bu tarz sınıflandırmaya yönelik işletme anlayışlarını, işletme adına üzülerek karşıladık. Fiyatları bizim orada olduğumuz zamanlarda şöyleydi; Balıklar kilosuyla  Levrek : 50 Cupra : 30 Barbun : 90 Tekir: 60 TL Bira: 7 Meze : 6 Salata: 6 TL Yediğimiz mezeler ve balık gerçekten çok lezzetliydi. Sığacık Dağ Restoran'ın neden bu kadar isim yaptığını ünlü gurmelerden tam not aldığını daha iyi anlamış olduk.



Dağ Motel'de kaldığımız odanın manzarası. Restoran ise alt kısımda görülüyor.

Seferihisar'da esnaf çok sıcakkanlı ve cana yakın Sığacık Akkum plajında yeni açılan Akkum Cafe Bar çalışanları oraya ilk gittiğimiz günden itibaren bize çok yakın davrandılar bizde plaja her gittiğimizde oraya uğrayıp keyifli sohbetleri eşliğinde glikozsuz Tuborgumuzu içmeden denize girmedik :) Fiyatlar oldukça uygun Bira 5 TL Nescafe: 2.5, Soda 2, Ayvalik tostu 4, Cay 1 TL

Akkum Cafe Bar

Sanırım girdiğim en soğuk deniz Akkum plajında desem abartmış olmam. Biz gittiğimizde fazlasıyla rüzgar vardı biraz da onun etkisiyle sanırım deniz buz gibiydi. Ancak etrafta konuştuğum yerel halk normalde de denizin çok soğuk olduğunu söyledi. Girince önce bir sarsılıp kendinize geliyorsunuz güzel bir deneyimdi :) Söylemeden geçmeyelim, Akkum plajı belediyeye ait ve şezlong, şemsiyeler bedava ancak sınırlı sayıda olduğu için bulabilmeniz biraz zor olabilir.



Akkum plajı her daim deniz buz gibi :)


Tarık Tokdil ile birlikte
Seferihisar esnafının sıcakkanlılığına bir örnek de Tarık Bey. Tarık Beyle tesadüf eseri alışveriş yaparken tanıştık. Sohbetimiz sırasında bizi sahipleri olduğu ve dedesi tarafından 1927'de açılan şimdiki ismi Neriman Tokdil Unlu Mamülleri olan Kara Fırına davet etti, yakın zamanlarda ünlü gurme Vedat Milor'un da kendilerini ziyarete geldiğini söyleyince bizim merakımız daha da arttı. Bizde ertesi gün sabahtan kahvaltımızı  bu fırından çıkan lezzetlerle yapmak üzere buraya gittik. Gider gitmez Tarık bey bizi bütün samimiyetiyle karşıladı ve meşhur Halil Ağa gevreğinden ikram etti, bizim bildiğimiz ismiyle bu simitin, yıllanmış kara fırının etkisinden sanırım kendine özgü çok güzel bir lezzeti vardı. Ardından henüz bir ordayken çıkan Çiğ börek'den sıcak sıcak ikram edildik bu da tadını unutamayacağım bir lezzetti. Hatta Eskişehir'in en ünlü çiğ börek lokantasında yediğim çiğ börekten bile kat kat daha güzeldi. Bütün bunların dışında esnafın yoldan geçen herhangi birisiyle kurabildiği bu sıcak iletişim ve dostluk her şeyin ötesinde diye düşünüyorum.


Neriman Tokdil unlu mamülleri


Sığacık kalesinden bir kaç kare:





Kale içinde belediye desteğiyle konserler düzenleniyor bunun içinde bir platform kurulmuş geçtiğimiz günlerde Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil ve Türk-Yunan Gençlik Senfoni Orkestrası konserleri düzenlenmiş. Bu konserlerin olması kaliteli müziği insanlarla buluşturmak adına çok sevindirici ancak sahne olarak kullanılan platform her ne kadar ahşapta olsa yinede tarihi dokuya sahip olan mekanlarda daha özenli bir çevre düzenlemesi olması gerektiğinden biraz abes kaçmış. Zira platformun altındaki atıkları görünce bunun gibi tarihi bir yapıda görmek istemediğimiz bir manzarayla karşılaşmak bizi üzdü.



















Seferihisar'a özgü yörenin meşhur süt ürünlerini de denemeden geçmedik Sığacık balık mezatının hemen yanında Kecheese isminde genellikle keçi sütü ürünlerine yer veren bir dükkanda tattığımız peynirler mükemmeldi. Özellikle yöreye özgü Armola peynirini çok beğendik. Bunun dışında kızartmalık hellim benzeri bir peynir ve yörük peyniri de çok lezzetli.  Ankara'ya dönüşte hepsinden bolca alıp araç buzdolabımı doldurdum :) Ek olarak dükkanın hemen dışında satılan keçi sütünden dondurma da çok güzeldi.




Türkiye'nin ilk Citta Slow birliği üyesi Seferihisar'dan çok güzel izlenimler ve anılarla ayrıldık. Gerçek anlamda gittiğimiz yerin kültürel ve yöresel değerlerini özümseyebildiğimiz bunları yakından tanıyabilme imkanı bulduğumuz için çok memnun olduk. Bunun için Seferihisar Belediye Başkanı güzel insan Tunç Soyer'e büyük teşekkürler borçluyuz. Seferihisar'ın ardından Citta Slow birliği üyesi olmak isteyen bir çok ilçe başvuruda bulunmuş ve bazıları da kabul edilmiş bunlar Akyaka, Gökçeada, Yenipazar ve Taraklı. Küreselleşmeye karşı açılan bu savaşta öncü ilçelerimiz umarım bu genel kalkınma modeli içinde, kendi değerlerini koruyarak turizm sektöründe hak ettikleri yerde olabilirler.







9 Ağustos 2012 Perşembe

ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi


Bu yazımda Odtü bünyesinde 2003 yılında kurulan Bilim ve Teknoloji müzesinden bahsedeceğim. Müze Odtü kampüsü içinde olduğundan Ankara'lılar tarafından pek bilinmiyor ve sadece mesai saatleri içerisinde açık olduğu için şimdilik rağbet az. Ancak içerik zenginliğinden ötürü hereksin muhakkak gezip görmesi gereken bir yer. 


Müzenin bahçesinde ilk başta sizi açık hava sergisinde uçaklar karşılıyor, bu uçaklar arasında Douglas C-47, Türk Hava Kuvvetleri akrobasi timi Türk Yıldızları'nın kullandığı NF-5tipi süpersonik jet ve ve halen orduda kullanılan emektar Phantom F-104 de var.





Müzenin hangar kısmında klasik otomobiller sizi bekliyor. Chevrolet, Pontiac, Ford ne ararsanız var. Bu arabalar arasında ilk türk otomobili Devrim'in çekilen filmi için üretilen birebir kopyasıda bulunuyor. Devrim'in aslı Eskişehir Tülomsaş fabrikasında sergileniyor ve hala yürür durumdaymış.









  








Müzenin ana sergi binasında ise tema M.Ö. 7000 yılından günümüze Anadolu'da kullanılmış olan ve yaşadığımız zamana kadar gelişen teknolojiyi aşama aşama sergilemek. Bu temanın yanı sıra müzeye bağışta bulunan önemli kişilerin kişisel eşyalarıda bulunuyor. Bu eşyalar arasında Bülent Ecevit'in ünlü Erika daktilosu da var.


Daktilomu ODTÜ gibi bir bilim kuruluşuna armağan etmekten kıvanç duyuyorum.
—Bülent Ecevit


Gitar çalan insan oymalı kaya M.Ö. 1400 yılına ait, Alacahöyük'teki  kazılarda çıkartılmış, orjinali ise Anadolu Medeniyetleri müzesinde sergileniyor. Anadolu'da teknoloji gelişimi temasında Hitit gitarı da yerini almış.


                             



















Müze hafta içi mesai saatlerinde ve her ayın ilk Cumartesi günü ziyaretçi kabul ediyor. Mutlaka gezip görün derim.